Kim Bu Adnan Oktar?


Adnan Oktar ismiyle malum zatın biyografisini uzun uzun anlatacak değilim…

İyi resim yapar, iç mimari ve dekorasyon konusunda zevk sahibidir, peyzaj da hakeza öyle!

Kısacası zevk ve güzellik hastası…

Adnan Oktar; bir dönemin Harun Yahya’sı: Darwinizm ve masonluğa karşı hakikatli ilmi kitaplar neşreden, medya karşısına hiç çıkmayan; sadece kitaplarıyla ve Anadolu’nun her yerinde Bilim Araştırma Vakfı (BAV) aracılığıyla düzenlenen konferanslarla gündeme gelen; hatta ismi konusunda “Erbakan’dır” şeklinde spekülasyonlar yapılan; az konuşan, beyaz saçlı, beyaz sakallı biri!

Adnan Oktar’ı Harun Yahya olarak tanıdım… 2000 yılının ortalarında cezaevinden çıktığında kendisiyle bir röportaj yapmak üzere Kadıköy Fenerbahçe’ye gitmiştim… Oktar’ın bulunduğu eve eşikten içeri adımımı ilk attığımda hissettiğim duygu ömrümde sanırım bir daha hissedemeyeceğim bir duyguydu… 


İçeri geçtiğimde de karşımda bembeyaz bir adam gördüm… Beyaz saçlı, beyaz sakallı, beyaz yüzlü beyaz giysili bir adam…

Konuşmaya geçtiğimizde ise sözlerini büyük rikkat ve dikkatle seçen, düşük ses tonuyla ve kısa konuşan biri vardı karşımda…

Sonra bizi büyük bir nezaketle uğurlamış ve evimize kadar bırakılmamız talimatını vermişti etrafındakilere…
Sevmiştim Harun Yahya'yı…

Aradan yıllar geçti… Adnan Oktar bu sefer karşımıza “Mehdi” kavramıyla çıktı… Ve artık televizyon ekranlarında “polemiklere” giren bir adam olmuştu… Üstelik saçı sakalı da siyaha çalmıştı… Teni de solaryumdan çıkmış gibi esmerleşmişti… Anadolu’nun bir çok ilinde uydudan yayın yapan televizyonlara programlar yapıyor ve Hz. Mehdi’nin vasıflarını sayıp hünerlerini sıralıyordu… Program konukları ise şimdiki gibi kendi talebeleri olmakla beraber daha çok erkekti… 

Hz. Mehdi’nin zuhur ettiğini iddia edip, bir takım özelliklerinin Hz Mehdi ile benzeştiğini “inşallah, maşallah” nakaratları eşliğinde ileri sürüyordu… Sonra da kendisinin Mehdi olmadığını; ama zaten Hz. Mehdi’nin de “Ben Mehdi’yim” diye ortaya çıkmayacağından dem vuruyordu… Sonra Cübbeli Ahmet Hoca ile karşı karşıya geldi… Cübbeli Hoca’nın reddiyelerine maruz kaldı… Oktar, daha sonra, Cübbeli Ahmet ile aynı cemaatten olan Mehmet Talu hocanın bir ara “Mehdi zuhur etmiştir” şeklindeki beyanlarını esas alarak haklılığına delil saydı ve iki hocanın bu konu nedeniyle birbirlerine girmelerine yol açtı… Kısa süre sonra ise Talu “hata” ettiğini söyleyip Cübbeli ile bir araya gelmiş ve “var mı bize yan bakan” diye meydan okumuştu…

Sonra Adnan Oktar karşımıza mason olarak çıktı… Hani, şu yazdığı kitaplarla masonluğu yerin dibine sokan “Harun Yahya” mahlaslı Adnan Oktar, birden bire masonluğa övgüler yağdırmaya hatta ve hatta kendisinin de 33. dereceden mason olduğunu alenen dillendirmeye başlamıştı… Hele bir de “masonların şahıyım” demesi vardı ki, bu kadarını Demirel bile yapamamıştı!

Son aylarda ise Adnan Oktar, “kedi canını senin” oluverdi…

Programlarındaki erkekler yerlerini tamamen kadınlara bıraktı…

Herkesin diline pelesenk olan “kedi canını senin” sözü Oktar’ın kızlara karşı kullandığı bir iltifat… Kesik kesik kahkahalar atan, cümleler ağzından yarım yarım çıkan, aslında ne dediği tam da belli olmayan; ama karşısında kendisini hayranlıkla izleyen kızlar olan bir Adnan Oktar!

Evlenmemiş olmasını da Bediüzzaman'ın talebesi olmasına yorması yok mu!?

“Ay yerim seni ben yerim, sen ne güzelsin, çok tatlısın, sana baktıkça içim açılıyor!” gibi sözleri Harun Yahya’dan kimse duymadığı gibi, Hz Mehdi’nin de bu tür lakaytlıklara prim vermeyeceğini söylemek sanırım kahinlik olmaz! 

Halkın önemli bir kısmı gülüyor, bir kısmı ise üzülüyor…

İnsan fiziksel olarak da zihinsel olarak da değişebilir… 

Adnan Oktar’ın fiziksel değişimi sürekli gençleşme yönünde tebarüz ederken; zihinsel değişiminin temayülünü artık bu anlatımdan varın siz çıkarın…. 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kula%C4%9F%C4%B1m%C4%B1z+Neden+%C3%87%C4%B1nlar